Çankırı Korgun Alpsarı köylülerinin İstanbul’un denizinde iki asır kayıkçılık yaptığını bilenler çokta değildir.
Bazen slogan olmuş konuşmalarımız vardır hani “denizsiz köyün denizci çocukları” ya da “köylerinde çayda yüzmesini bilmezler ama İstanbul’un boğazının hırçın sularında kayıkçılık yaparlar” diye.
Ancak bir gerçek vardır; o da 1700’lü yıllardan 1990 yılına kadar Alpsarılılar İstanbul’un denizinde omuzları ve kolları ile helal ekmeklerini kazanmışlardır.
Bugüne kadar köyümüz ve yöremizle ilgili yazılı tarihe pek rastlayamayız, genelde bizim tarihimiz kulaktan dolma yani sözlüdür. Kayıkçılıkla ilgilide kayıtlı olarak çok fazla evrak yoktur, araştırmalarımızda genelde kısa kısa bilgiler vardır.
Sözlü olarak büyüklerimizden duyduklarımızla 1850 yıllarından sonrada bizzat kayıkçılık yapanların yaşadıklarını anlatmaları ile 1900 yıllarında bizzat yaşayanların anlattıklarını duyumlarım kısa bir dönem olsa da bu ata mesleğini yapmamdan dolayı biraz bilgim olduğunu belirtmek isterim.
Bugün Alpsarıyla İstanbul’un arası 480 km. 1700’lü yıllarda ulaşımın ve iletişimin ne kadar zor olduğu düşünülürse; Alpsarı nere, İstanbul nere nasıl gelmişler ve denizi olmayan bir yerden geliyorsunuz İstanbul’un boğazında kayıkçılık yapıyorsunuz…
İstanbul her dönem cazibe merkezi olmuş her zaman insanları çekmiş. İstanbul’un yerli halkının büyük bir kısmı asker ve esnaf olduğundan ağır ve zor işleri genelde Anadolu’dan ve Rumeli’den gelenler yaparmış.
Kayıkçılık işletmeciliği karlı bir iş olduğundan; genelde kayık sahipleri de asker ve saraya yakın kişiler olurmuş.
Bunlarda kayıklarında güvenilir, dürüst ve çalışkan insanları seçerlermiş. Osmanlı donanmasına kürekçi temini de köylerden her 25 haneden 1 kişi alınır, bu kişinin ailesine de 25 hane bakarmış. Tahminen Alpsarılı bir kürekçi de kayığı olan subaylarla tanışıp İstanbul’a giderek kayıkçılığa başlamış ve sonrada köylülerini götürmüş olması yüksek bir ihtimaldir.
Yapılan araştırmalarımızda İstanbul’da ulaşımın %90 denizden yapılmaktadır. Bundan dolayı İstanbul’da 6500 civarında kayıkçı ve yüzlerce iskele vardır.
Kayık dediğimizde, bugünkü sandalları göz önüne getirirsek yanılırız.
Ağırlıklı olarak yük, yolcu hayvan ve aklınıza gelebilecek birçok şey taşıyan kayıklar.
Araştırmalarımızda tespitimize göre; Alpsarılılar genelde çöpçü, hayvan, gübre, pazar, rençberan ve benzeri kayıklarında ağırlıklı olarak çalışmışlar.
1880’li yıllarda Çöpçü kayıklarında benim dedemin dedesi Ahmet Efendi’de çalışmış.
İstanbul’u 100 yıl öncesine gittiğimizde dahi, bugünle kıyasladığımızda siz düşünün nasıl olduğunu…
İstanbul’un o zamanki birçok köyü bugün Anadolu’da birkaç vilayetten fazladır. Bu köylerde rençberlik, tarım hayvancılık yapılıyor her türlü meyve, sebze yetiştiriliyor ve bunlarında pazara götürülmesi kayıklarla yapılıyor. Bu kayıklar bugünkü otobüsler gibi 40,50 kişi alabilen ve satacakları malları taşıdıkları kayıklardır. Kayıklardaki kürekçiler en fazla 4 ya da 6 kişi olur. Genelde Anadolu’dan gelenler kürekçidir ve kış mevsiminde köylerine dönerler.
Anadolu’dan canlı hayvanlar gelir, bunlarda Üsküdar İskelesinden karşı tarafa götürülür, bu kayıklarda da Anadolu’dan gelenler ağırlıklı olarak çalışır.
Çöpçü kayıkları da o zamanlar bugünkü gibi çöpler yoktur, ağırlıklı olarak yiyecek artıkları gibi çöpler bunlarda adalar açıklarına götürülerek denize bırakılırdı.
Verdiğimiz örnekleri çoğaltabiliriz; yük taşımacılığı yapan kayıklar, yolcu taşımacılığı yapılan kayıklar.
Bir de bugün arabalı vapurları düşünelim paşaların ve üst düzey kişilerin atlarını arabalarını taşıyan kayıklar var.
Yangın kayıkları ve saraya ait saltanat kayıkları.
İstanbul’daki kayıkları anlatmaya çalışsak her biri için ayrı kitaplar yazmak gerekiyor, zaten kayıklarla ve kayıkçılıkla ilgili yazılmış bir çok kitap vardır.
Alpsarılı kayıkçılar birçok iskelede çalışmışlar sarayda da kürekçilik yapan olduğu söylenmekte ve kayıkçı başının da Alpsarılı olduğu söylenmekte, ancak net bilgi yok elimizde.1800’li yıllarda Alpsarılılar ağırlıklı olarak Haydarpaşa gübre iskelelerinde çalışırlar.
O YILLARDAKİ HAYDARPAŞA VE KADIKÖY
Bugün Haydarpaşa limanı, Haydarpaşa tren garı Kadıköy rıhtım (buraya çayırbaşı denir hala) İbrahim Ağa çayırı (natulus bölgesi)yel değirmeni, Koşuyolu, Acıbadem, Fikirtepe, Fenerbahçe stadı bölgeleri çok meşhur çayırlardır ve buralarda çokça mandıralar vardır. Bu mandıraların gübrelerini kayıklarla Erenköy, Bostancı, Maltepe, Kartal ve diğer bostanlara götürürler, bu kayıklardaki kürekçilerin tamamına yakını da Alpsarılıdır. Yakın köylerden birkaç kişi olsa da, aralarına fazla kişi sokmazlar. (Kör oğlunun Ayvaz’ı İbrahim Ağa çayırından götürdüğü söylenir)
§ Ecnebi bir pehlivan padişahın pehlivanlarını yenmiş, Alpsarılı bir pehlivanda o Ecnebi pehlivanı yenmiş. Padişah Sultan Aziz çok memnun olmuş, pehlivana “ne istersin?” diye sorunca, pehlivan “Zatıâlinizin sağlığını isterim Devletlim” der. Pehlivanın terbiyesini de beğenen padişah, mutlaka bir şey istemesini söyler. Pehlivan da bu ısrar üzerine “Efendim, bizim köyümüz çok fakir Kadıköy iskelesini bize lütfederseniz oradan kayıklarla bahçıvanlara gübre taşırız” der. Padişah Sultan Aziz'de bu istek üzerine, Kadıköy iskelesini Alpsarılılara verir.
Vapurların olmadığı dönemde Kadıköy yolcu taşıma ve diğer işlerle ilgili kayıkları Rumlar çalıştırmaktadır. Vapurların çalışmaya başlaması ile Kadıköy yolcu kayık iskelesi cazibesini yitirir.
Bu kayıkların 48-50 adet olduğu söylenmektedir, bunları Alpsarılılar alır.
Haydarpaşa Garı yapılıp, trenler çalışmaya başladığında; gübreler trenle taşınır ve gübre kayıkları da mavna olur, bunlardan bazılarını da Alpsarılılar alır.
Kadıköy- Haydarpaşa dolmuş kayıkçılığı başlar ve iskele eski cazibesine kavuşur. Buradaki kayıkçıların 1900-1990 yılları arası tamamı Alpsarılı’dır. Şu anki Kadıköy eski iskelesinin yanında çalışmışlardır. Eski Kadıköy nikâh dairesinin (şu an balonun olduğu yer)yanında kayıkhaneleri vardı. Eski Kadıköy nikâh dairesi altında kalorifer dairesinde yağmurlu havalarda ve denizin çok dalgalı olduğu dönemlerde kayıkların gireceği şekilde ve kayıkçıların yatabileceği yer vardı.
Kışın çok fazla kayıkçı olmaz, genelde kayıkçılar köye giderler kayıklarını da şu an Fenerbahçe Stadının olduğu yere yakın Yoğurtçu Parkı yanında Kurbağalı Dere’deki emanetçiye teslim ederler; Nisan-Mayıs aylarında tekrar gelirlerdi.
Sandalcıların kendine göre kanun ve kuralları vardır, bunlara herkesin uyması istenir; uymayanlar ikaz edilir daha sonrada cezalandırılırdı.
Bunlar çalışmamak veya Üsküdar iskelesine sürgün olarak gönderilirler.(Üsküdar iskelesi akıntının en yüksek olduğu yerlerdendir burada kürek çekmek çok zordur). Kayıkçılığa ilk başlayanların ilk önce yüzme öğrenmeleri gerekmektedir. En az bir yıl Haydarpaşa Kadıköy arasında koyda çalışmaları gerekmektedir. Ustalaştıktan sonra Boğaz’a ve diğer yerlere gitmelerine izin verilir. Her meslekte olduğu gibi, burada da usta çırak ilişkisi vardır.
Ustaya büyük saygı ve hürmet gösterilir. Kayığı olmayıp ta İstanbul’a gelenlere her kayıkçı bir gün kayığını vererek destek olurdu. Kayıkçıların arasında çok fazla kavga gürültü ve etrafı rahatsız edecek hadise yaşanmazdı.
Kayıkçılar kendi köylerinin dışında da diğer yakın köyler ve hemşerilerine yardım ederler, bugün halen bunu söyleyen hemşerilerimiz mevcuttur. İstanbul’da sıkıntıya düşeni yolcu, öğrenci, asker ve diğer hemşerilerimiz muhakkak iskeleye uğrar ihtiyacı varsa karşılanır, yatacak kalacak yeri yoksa misafir edilir, hastaysa tedavi ettirilirdi.
Kazalarda yaşanmış, bu kazalarda vefat edenlerde vardır, boğazın sularında kaybolan cenazesi bulunamayanlarda olmuştur.
İstanbul’un en elit ve üst tabakasının yaşadığı Kadıköy Moda’dakilerin birçoğu Haydarpaşa Kadıköy arasını bu dolmuş kayıklarla geçerlerdi. Birçoğu kayıkçıları ismen bilir, kaç çocuğu olduğunu isimlerine kadar bilir, muhabbet ederlerdi. Aralarında güzel bir muhabbet vardı. İstisnai durumlar haricinde pek olumsuzluk yaşanmamıştır. Bazı romanlarda “Absarılı” kayıkçılardan bahsetmektedir, bazen de önemli kişiler hatıralarında Kadıköy sandalcıları diye bahsetmektedirler.
Kadıköy’de şu an konservatuvar olarak kullanılan bina 1950,1960’lı yıllarda gıda hali olarak kullanılmakta olup, Sirkeci’ye yiyecek buradan kayıklarla ve mavnalarla gidermiş özellikle turfanda zamanı ağırlıklı olarak Alpsarılı kayıkçılar geceden nöbete girer ve taşıma işlerini yaparlarmış.
Limanlardan da gemilerden gelen veya giden malları kayıkçılar götürürler.
Bazı kayıkçıların gemilerde özel müşterileri olur, onları belirli saatlerde dışarı çıkarıp ve gidecekleri zamanda götürürlermiş.
Bazen kayıkları gün boyu kiralayanlar olur, balık tutmaya giderler veya boğazda gezi düzenlerler.
Kadıköy’ün dışında Moda da, Fenerbahçe’de, Haliç de, Üsküdar da ve diğer iskelelerde de kayıklarda çalışmışlardır.
Kazançları genelde iyi olur, bazı kayıkların 2,3 ortağı vardır.
İstanbul’a ailece göç etmeler 1900’lerde başlamıştır. Fenerbahçe Kulübünde 1940’lı yıllarda futbol oynayan Müjdat Yetkiner de Alpsarılı’dır. Dedesi Tevge Bey 1900’lerde göç etmiştir. Yine şu anda oyunculuk yapan Gökçe Bahadır’ın dedesi Ali Bey’ de 1920’lerde göç etmiştir. Alpsarı köylüleri çok fazla göç vermişler ve o yıllarda göç edenlerin çoğu bugün köyle veya köylüsü ile ilgisi yoktur ancak mirasla ilgili bir durum olduğunda akrabalıklar mahkeme çağrı pusulalarından ortaya çıkmaktadır.
1970’li yıllarda Kadıköy yeni iskelenin yapılması ile gemi trafiğinin çoğalması ve manevra alanının genişlemesi kayıkçılara alan bırakmamış ve Haydarpaşa Kadıköy arasındaki rıhtım boyu yolunun genişletilerek ulaşımın kolaylaşmasıyla da yolcuların yayan olarak gitmeleri müşteri sayısının azalmasına sebep olmuş ancak hafta sonları nostalji olarak sandal kiralayanlarla daha fazla yürümemiş. Her ne kadar zamana ayak uydurmaya çalışanlar olup kayıklarına motor taktıranlarda olsa da 1990’da tamamen kaldırılmıştır. Kayıkçıların büyük bir kısmı Haydarpaşa demir yollarına, bir kısmı da limanda çalışmaya başlamışlar.
Geçiş dönemini iyi değerlendiremeyen Alpsarılılar maalesef çok önemli imkânlardan faydalanamamıştır. İstanbul’da yolcu taşıyan motorların büyük bir kısmı Alpsarılıların olabilirdi.
Alpsarılı kayıkçılar Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında çok önemli görevler üstlenirler. İstanbul’dan Haydarpaşa’ya cephanesinden tutun da, önemli kişilerin kaçırılmasına kadar önemli vazifeler yapmışlar. Bir dönem Haydarpaşa Garı’nın kayıkçılar tarafından idare edildiği de söylenmektedir.
KAYIKÇI HALİL GÖKER’LE YAPILAN RÖPORTAJ
HAYAT MECMUASI, 6 AĞUSTOS 1970 SAYI:32
Kurtuluş Savaşı yıllarında başından geçen bir anıyı şöyle aktarır.
"Hapiste çektiklerim canıma tak etmişti. Bunun acısını nasıl çıkarırım diye düşündüm. Arkadaşlarla oturup bir plan hazırladık. Şimdiki gibi değilim o yıllarda. Arkadaşlar güçlü kuvvetli adamlar, serde delikanlılık. O zamanlar kordonda bir meyhane vardı. Yaşı geçkin olanlar burayı bilir. İngiliz askerleri de sık sık geceleri burada toplanıp kafa çekerler, sonra sağa sola saldırılardı. Tuttuk bir gece burayı bastık. Hepimizin yüreği kinle bilenmiş, gözümüz hiçbir şey görmüyor. İngilizler vur patlasın çal oynasın eğleniyorlardı. Bizim tayfalarla bir giriştik ki hiç sormayın. Zaten çoğu sarhoş oldukları için karşı koyamadılar. Meyhane bir anda ana-baba gününe döndü. Kaçmaya çalışanlar masa altına gizlenenler, bir cümbüş ki sormayın. Gayet iyi hatırlıyorum 28 kişiydiler ve 28'ini de kargatulumba götürüp denize atmıştık."
Alpsarılı kayıkçıları özet olarak anlatmaya çalıştım ancak çok geniş ve derin bir konu olduğu için çok profesyonelce araştırılıp yazılması gerektiğine inanıyorum. Burada yazılan bilgiler köyümüzün büyükleri tarafında anlatılmış ve bunlar İstanbul deniz ve ulaşımı ile ilgili kitaplarla da araştırılarak desteklenmiştir.
Tartışma ve polemik konusu olmaması için kişisel konulara ve hatıralara çok fazla girmeden sözlerimi tamamlıyorum…
Araştırma ve çalışmalarım devam etmekte olup, hem yazılı hem de canlı görsel çekimler yaparak faydalı bir eser hazırlamaya çalışacağım. Bilgi ve belgelerle bana yardımcı olan herkese teşekkür ederim.
Bugüne kadar vefat eden tüm denizcilerimize Allahtan rahmet yaşayanlara sağlık ve güzellikler dilerim.
Saygılarımla…
Ahmet Lafcı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder